21 Aralık 2010 Salı

Şöyle ki...

Bana verdiklerin ya da vereceklerini söyleme, bunlar benim için herhangi bir şeyin kıstası değil olamaz da. Sen bana, benim için nelerden vazgeçebileceğini söyle.

15 Aralık 2010 Çarşamba

ASDA

Arabesk dinleyip rakı içecem şimdi gidip.

14 Kasım 2010 Pazar

Yay Erkeği "sözlükten"

özellikle aralik ayi versiyonlari; inadi inat kiçi iki kanattir, problemli olurlar, paranoyaktirlar, hasta heriflerdir, sanat sepet islerine bulasani görülmüstür ama bu mevzuda da inatlarindan taviz vermezler, kis ayinda dogmus olmalarindan mütevellit sicaktan nefret ederler, önceki yasamlarinda zaten kutup ayisidir bunlar, dengesizdirler, ruh halleri degiskendir, tembeldirler ama sürekli hareket halinde olmak isterler (yol tribi), arizali üretimlerdir, anneleri de çok çekmistir bunlardan..

12 Kasım 2010 Cuma

Female Tribute to ME

      Kimi insana belli başlı duygular ifadeler çok yakışır. Birileri doğuştan kötü görünmek zorunda bırakılmıştır hatta kötülük o kadar fit olurki üzerlerine onların iyi olduklarında emanet bir bedeni taşıyan anlamsız et yığını olurlar. Birilerine de iyi görünmek biçilmiştir kaftandır susuz ortamda aldıkları ilk nefesle birlikte iyi olarak ağlamışlardır.
      Aslında herkes kendisine neyin yakıştığını bilir ve bir kısım insan yakışanı yapar. Kalan bir kısım ise iyi olmaktan, güvenilir olmaktan, şirin olmaktan bezip kötü hin aşşağlık bir şahsiyete bürünür. Yüzdeki o iyi ifade bakidir ama içini istediğine tam uydurabildiyse muhteşem bir suikastçi olmuş demektir. Ki melek yüzlü şeytanlar da bunların ta kendileridir.
      Kimilerimiz ise neyin yakışacağını bilmeden yakıştığını sandığımız gibi yaşamaya çalışıp maskara oluruz. En yakınlarımda da var böylelerinden en uzağımda da benim içimde de az biraz var senin içinde de. Ying Yang gibi birşey olsa gerek.
      Bil öğren dene giyin soyun ifadelerini değiştir ve kendi özünü bul. Mesela kim ne derse desin bana en çok yakışan ifade aşk ifadesidir. Evet evet aşk kimimizin yüzüne kiminin diline kiminin kasıklarına kiminin giydiklerine yansır. Benim de yüzüme yansıyor başka bir ifadeye de gerek yok bir tane doğru olanı bul giy çıkartma. 
      Senin ifaden aşk gibi ikinci bir kişinin vasıtasıyla olabilecek bir olguysa sakın ha sakın 2. şahsa saplanıp kalma çünkü sana yakışan o adam/kadın değil, sade ve sadece o ifadedir.  Ancak ona da haksızlık etme, değerini bil çünkü sana yakıştırttırdığından ötürü haksızlığı haketmez.

Nasıl bir şey olduğunu unutmuş olsam dahi...Netekim bana AŞK yarıyor, yakışıyor.


7 Kasım 2010 Pazar

ALINTIDIR

Dağılsın kalbin
Öl hatta orada
Lanetler yağdır
Beni hatırla

Kinimi kusayım deyip de yazmış Nazan

22 Ekim 2010 Cuma

EN İÇ CEBİMDEN ÇIKAN “BEN”

İç cebimde kendime birazcık ben saklamıştım. O kadar saklanmış ki, bana unutturmuş varlığını. Az önce kırıklarımı çıkarttım, yıkıntılarımı sıyırmamın ardından. O sırada yere düştü. Hatırladım zor günlerin can simidi ol, bekle vakitli gel demiştim.
Nedense az önce çıkageldi gözüme battı, bir tokat attı, sendeletti bana ne olduğumu ne olmam gerektiğini hatırlattı. Hayatımdan ne denli insan gelip geçti, günden güne dalgalanıp kırılıp ya da kırıp, biramın köpüklerine dolanıp zamanın derin, ıslak ve karanlık boğazından fosseptik çukurundan hallice midesine daldılar. Sen, sen, sen, sen ve sen bir de sen, nice senler olsun size, benim geri geldi bana.
Bundan sonra fikir alış verişinde indirimli günlere girmezlerse anlaşmayı denemeyi dahi düşünmediğim, konuşsam bile kendilerinde ıskontoya gitmedikçe, benim seri sonumda bile bana yetişemeyecek nice senler var. 
Benim geldi dedim ya, kaybettiğim şeylerle beraber aradığım doğrultumla izohipslerimle beraber geldi. İnsan yüreğindeki sarkıt ve dikitlerin haritasını çizen yine kendisiyse eğer, ki öyle! ; sarkıtlarımın inmesi, dikitlerimin ise kesmesi gereken şeyleri gösterdi.
Benimle beraber kalmasını istediğim çok az sayıda ancak çok yüksek değerde insan var. Onlar her an ense kökümde hissetmek istediğim bir ses birer nefes. Bu azizlerdir ki beni çoğu durumda çoğu şeye karşın uyarıp beni çevirmeye çalışmış olsalar dahi ben kendimin kılavuz kargası oldum. “O”nları dinlemeyip beni kullansınlar diye resmen kendimi kamuya sundum, halka açtım açıldım.
Artık söylemediklerimi işitebilecek birileri lazım bana, az sayıda buldum onlardan, çoğaltmak çok elzem bir duygu mu? Düşünmem lazım.
Baştan beri namı alıp yürüyen bir ben var ya. İşte bu beni, kendisiyle bütünleştirmeye kalkan sayısız aptal oldu – acıdır ki ben de buna izin verdim birkaç sefer – bilemediler ki ben zaten kendi içimde bir bütünüm. Bütün olan bir obje her hangi bir yarımla birleşemez ki.!
Uyanıkken kendini hasta hissedenlerin, düşünce düzenini ve ahlak kurallarını gözetmeksizin dilediklerince konuşmaları; içsel engellerini yenip, anılarına inmeleri, giderek de terapistle açıkça tartışabilir konuma gel(diril)meleri psikanaliz ise, bu namı yüksek ben beni analiz etti.
Her zaman bir ben atmam lazım içsel cebime. Eksik etmemeli. Geçen kıştan kaldırılan ve yeni kışta giyilince cebinden para çıkan bir monttan daha faydalı ve neşe verici olduğu kesindir ki, dediğim aynıyla baki ve tecrübe ile sabit.!
Arabesk dinleyip rakı içecem şimdi gidip.!

Ama son bir sözüm var sana;
Beni dene, kullan, ben de karar ver her şeye. Hadi razıyım sundum sana hepsimi dedim ya insanlığa karşı yürüyelim diye. Deneme ama yanılmama’nın olabiliritesi yok mudur burada?
Bir ben daha atıveririm şimdi kenara.

T.T

3 Ekim 2010 Pazar

MPVP

Gerek yok her sözü, laf ile beyana... Benim lafım, beni gözümden anlayana.!
Oturup karşında sana saatlerimi harcasam; beni ya da benimle ilgiliyi anlatmak için, ne değeri kalacak öğrendiklerinin.. çiplenmiş gibi kıymetsiz. Ya da ne değerin olacak bende senin.. sadece bir mikrofon kadar kıymetli.!
Ona da anlatırım ki ben hem de tek seferde hece kaçırmadan atar bi yerlere hatasız olarak. Sen, siz, şahsın da önemi yok fazla zaten. Her şey kurcalaya kurcalaya öğrenilir..! Suyunu çıkartmamak da önemlidir ama. Fazla bızzzıklamamayı bilmek de gerek..
Eeeeeehh... Bunlar ne?



23 Eylül 2010 Perşembe

düşEŞ


Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup, bunu aşk sanıyorsunuz. Demiş ya WS iyi demiş güzel demiş. Beğenmediğim bedene hayalimdeki ruhu versem ne kadar faydalı olacak o zaman benim ruhumda bir parça tatminsizlik kalacak aklımda ruhsuz bedenler dans edecek. Bu böyleyken WS'ye de hak vermemek yanılmak olur ki bu ne yaman bir çelişkidir..?
Ben ne bedenden ne de ruhtan diyorum. Bir zamanlar bedenden vazgeçtim, ruhu benim hayallerime denk olsun dedim baktım gördüm meğerse ruhu aramak daha saçma sapanmış. Meğerse ruh gerçekten de fazlasıyla soyutmuş, yanıltıcıymış. Bedene bakarken yanılma şansı az olur. Bir ihtimal, makyaj ya da kıyafet güzelidir o beden ama muhakkak bir güzelliği vardır, saklı kalacak bir parçaları elbet kalacaktır. Ruhu buldum dediğim ana gidip neye göre buldun lan dürzü diyesim var. Görmeden, dokunmadan, duymadan, tatmadan ve koklamadan BU LA MAZ SIN. Demek ki neymiş, güzel olmakmış öncelik, ha derseniz ruh denk düşse ne olur?

DÜŞ-EŞ'im gelmiş olur.

19 Eylül 2010 Pazar

Deaths of TT


Ben ilk öldüğümde 19 yaşımın sonundaydım. İlk dirilişim sanmıştım ama ölüme ilk adımım olduğunu yıl geçtikten sonra anladım.

Ben ilk öldüğümde birisini tanıyıp dahilime alıp, başkasını ise haricime çıkartmaya hazırlanmıştım.

Ben ilk öldüğümde yaşıtlarımın çoğunun ilk yaşadığı anlardaydım.

Ben ikinci ölümümde dahilime aldığım, beni haricine itti. İkincisinde, üçüncüsünde ve dördüncüsünde olduğu gibi.

Ben ikinci ölümümde meğerse hayat burda başlıyor dememişim ki, üçe ve dörde kucak açmışım.

Ben beşinci ölümümde yine harice itildim, son ölümüm bu oldu.

Ben son ölümümün üçüncü gününde farkettim ki, meğerse bu benim yeni dirilişim olmuş.

Ben altıncı hayatımı yaşıyorum, dirildim, dirilişin tadını çkartıp, her ölüm yeni bir hayatmış diyorum.

Ben altıncı hayatımı yaşıyorum ve her son yeni bir başlangıç lafının ne demek olduğunu yeni anlıyorum.

18 Eylül 2010 Cumartesi

methiye

gel alkolün çocuğu olalım
bir LIQUEUR'un iki yarısı belki
mutluluk bir bardağa BACARDI unutma
sana bana kalmaz da dünya ama JACK hep burada..!



16 Eylül 2010 Perşembe

HH


Kimi heralde sever birini




Kimi ise "her halde" sever birisini

9 Eylül 2010 Perşembe

İstemek..(.)!!(!)

05.09.2010
İstemeye utandıklarım oldu bu güne kadar, istemeye utanıp geri durduğum, durduğuma yandığım, yandığıma hayıflandığım.

İstemeye utandıklarımı kimi zaman isteyememiş olsam da zaten benim sandım. Elimi uzattığımda tutarım cebime, yanıma, aklıma kalbime koyarım sandım.

İstemeye utandıklarım oldu, ben isteyemesem bile o beni ister sandım, sandım da onun da beni istemeye utanmış olabileceği ihtimalini hiç düşünemedim.

İstemeye utandıklarım oldu, acaba şimdi tepine tepine istesem işe yarar mı diye düşündüğüm.

İstemeye utandıklarımı acı ama gerçek şekilde biliyorum ki ne kadar bağıra bağıra istesem de şu an elde edemeyecem.

İstemeye utandıklarım oldu hala daha da istediğimi dile getirmeye ya da parmaklarıma getirmeye utandığım.

İstemeye utandıklarıma söylemek istediklerim oldu, oluyor, olacak - acı ama gerçek söyleyemiyorum sanırım söyleyemeyecem.

İstemeye utandıklarım oldu, beni istese olduğum yerden kalkıp yalın ayak koşarak gideceğim.

İstemeye utandıklarım oldu, çok çaba sarfettiğimi sandığım ama hiç çaba sarfetmemiş olabileceğim.

İstemeye utandıklarım oldu, benim sanırken olmadığını gördüğüm, ardından şarapları yetiremeyip sabahları olduramadığım.

İstemeye utandıklarım oldu, durup düşününce meğerse <"ŞARTLAR ! EL ! VERMEMİŞ !">

İstemeye utandığım; gel dinlen yanımda, saklan arkamda. Sarar severim de seni hem istersen.

KADIN mı?

02.09.2010
Şöyle kendi gibi olsun, öncekiler gibi değil "Farklı" mı dersiniz.. hıh ondan işte. Biraz da ufak tefek olsun "Minyon" mu dersiniz.. hıh ondan işte. Esmer olmasın sarışın hiç değil, yazın esmer göreyim, kışın açılsın, betimlemesi olmasın her baktığımda şu da olabilirmiş diyim. "Gül"sün. Gülsün ki gül'müş gibi üzerine titreyim. Çok hafif bir aksan bozukluğu olsun belki de belli belirsiz bir şive. Şirin olmayı becerdiği anda elinde kadınlık kozunun olduğunu da hissettirsin. Beni bilsin erkek olduğumu, bunun ne olduğunu bilsin içi de rahat olsun ben onun kadın, kadınım olduğunu unutmam. Elleri ayakları bile farklı olsun kendince güzel olsun.
Belli başlı kusurları olsun çok göze batmayan, belki de belli belirsiz bir yara izi. Yaramaz döneminden kalan bir kusur, çilleri olsun, belki de küçük bir cerrahi iz. Konuşsun, konuşmayı sevsin. Bana yapma dedirtmesin. Belki bir enstrüman çalabilir o zaman çok başka olur, ya da dans etsin, iyi dans edemese bile dans etmeyi sevsin. Sevmese bile benimle dans etmeyi sevsin. Sesi güzel olsun mu? Olursa iyi olabilir ancak olmasa da bana şarkı söylesin, benim kötü sesimle yerine göre dalga geçerken yeri gelince de ne yaptığımın, eğlendiğimin farkına varsın bozmasın neşemi. Güzel koksun, sabun kokmayı sevsin, evet evet sabun koksun. Dudaklarını benden hiç esirgemesin belki de en önemlisi, beni öpsün. Sarılmamı sevsin. Beni çok pohpohlamasın ama bir de bana beni sevdiğini söylesin. Şöyle şıkır şıkır olsun, şık olsun, şıklığı bilsin ama şatafata kaymasın, dup duru güzel olsun. Çok fazla ortak noktamız da olmasın. Birbirimizin faklılıklarını tanıyalım. Mesela aynı takımı bile tutmayalım ya da hayat görüşlerimiz de farklı olsun belki eğlence anlayışlarımız da, hatta müzik zevklerimiz bile. Farklı olsun ki birbirimizi boğmadan birbirimizin içine işleyebilelim. Ben onun için onun sevdiğini seveyim ki o biraz daha ben olsun. Makyajından da geri kalmasın, ama demin de dedim ya şatafata kaymasın. Son mu? Dedim ya dudaklarını kullansın benim üzerimde, benden hiç esirgemesin. Beni öpsün..!
Ben o zaman öyle bir severim ki... Hem de nasıl severim...

Kısa His "AYLNASLM"


31.08.2010
Erkek çok yakışıklıydı, beyaz ten yeşil gözler, keskin bakışlar ve güçlü bir duruş. Erkek çok iyiydi, bir kadın daha ne ister her şeyi ister, hepsini ister, dahasını ister, olanı alır, olmayanı da ister. Kadın çok zekiydi, parlak sivri dişler, minik sıcak bir gülümseme, içe işleyen bir ses tonu. Ne kadar iyisin seninle güvendeyim, seninle çok eğleniyorum, kabul olalım beraber, her şeyim senin olsun ismimi resmimi al artık senin de her şeyin benim ve senin her şeyin benim. Kadın aç gözlüydü tatlı gülümsemeler, uzun sohbetler beni al al al, al beni al senin de her şeyin benim ve senin her şeyin benim! Erkek tuhaf derecede bembeyazdı, boş bir sayfa kadar temiz boş bir sayfa kadar beyaz ama boş bir sayfa kadar da boş ve en sonunda vakti gelince derler ki...

-Açtır gözümüz, böyledir bu işler, sana iyi günler.

-Bire ikiye değil hepinize..!

LAV

30.08.2010
Slim Fit bir aşk bul kendine, tam olsun sana aşk, şık ol..! Yakışanı bul, yakışanı yap eminim çok yakışacak. Ben, ne mi yapıyorum? Ben aşık olacaktım da, şartlar el vermedi. Zaman uydu yer uymadı, yer uydu zaman uymadı, hepsini ben uydurayım dedim ikinci tekil şahsım uymadı... Vel hasıl, şartlar el vermedi.
İmkan ve şeraitin bu kadar namusait bir mahiyete tezahür ettiği bir anda bile, dinle duymaya gayret et bak, kendisini ısıtacak bir gerçek arıyor düşlerim. Düşlerimde son zamanlarda hep bir cümle dökülüyor önüme, "ya şartları sen zorlasaydın..!"
Acaba şartları ben zorlasaydım zamanı yakalay
ıp, mekanı ütopyamda kursaydım ısınır mıydı sence düşlerim?
Isınırdı ısınırdı, "<---
love"---> evrensel aşk.! Türkçe okunuşu nedir? "<LAV>". Madem AŞK LAV'dan ibaret ısınırdı be elbet ne dersin? Yuvarlak bir dünyada dik durmaya çalışıyorum arada gücüm tükeniyor sanırım ortalık soğuyor, LAV'ınla ısıtsan beni bu yuvarlak dünyada senle ben olsak da dimdik dursak. O zaman LAV görse insanoğlu, tüm herkesi ısıtanından AŞK'a özendireninden bir de.
Ah., gerçi boş ver sen bunları, ben de vereyim. Şartlar el vermemişti dimi? Sen el versen şartlar da el verir ama dedim ya bir kere şartlar el vermedi dimi?
-Juliet, geç mi kaldım ?
- ".... ... ..... ........"
-Juliet anılarımızı kes yapıştır yapmayı denesek telafisi olmaz mı?
- "..."
-Şartlardan nefret ediyorum Juliet, format bile çekerim istersen ghost alıp temiz bellek kurarım.
- "... (: ..."
-Az daha bekleyecem Juliet, Stand By moda geçiyorum. Gelirsen power tuşuna bas.
- "... :S (: ..."

21 Ağustos 2010 Cumartesi

ben-C DÜŞMEmİN SINIRI YOK

Uç noktalardayım hep, düşmekle düşmemek arasında. Seviyorum denge oyunlarını. Uçlarda bir yerde geçirdiğim her saniye bana birilerinin samimiyetini kendi terazimden geçirme lüksü tanıyor. Kendime uygun bulduğum dengeli noktadan bakıyorum sana. Bekleme devrilmem hacıyatmazım, gulyabaniyim ben.
Benim güvenli sınırlarım başkalarına ölümcül çizgi - delilik sınırı gibi görünebiliyor. Bazense onların güvenli bölgesi benim mayın tarlam oluyor. İnsanlar üzerinde harcanan bunca emekten yola çıkıp kudretimle övündüğüm zamanlar da oluyor, nadiren kimseyi anlayamamış olduğumu farkettiğim zamanlarda. Ki yakın dönemimde bu durum tekrarlanır oldu. Ya değilse? Ya ben kendime fazla yüklenir olduysam. Ya öyleyse? Ya artık yanılır olduysam? Sorular = sorunlar...

"DÜŞMENİN SINIRI YOK"

Düştükçe haz duymak, dibe geldikçe kazıp daha derine inmeyi istemek. Kudretliydim de neden mi düştükçe düşesim geliyor...
Dibe vurmalı insan ara sıra, kendine gelmeli, buza yatmalı ya da fırtınaya koşmalı, tipi altında suya dalmalı, elindeki çatlaklardan kan sızana kadar kazmalı ya da ses tellerinden pas tadı alana kadar çığlık atmalı belki de düşene kadar uyanık kalmalı... Her ne şekilde olursa olsun, hangi yol seçilmişse o yolda sürekli düşünmeli, kendine dönmeli. En dip "BURASI" dediğinde ayaklarını yere öyle sert vurmalı ki ışığın artık görünmez hüzmelerle deldiği yüzeye hızla çıkıp çok derin bir nefes almalı. İşte bir uçtan diğer bir uca yol almalı.
Ben her dibe vuruşumdan sonra, daha iyi oldum. Her seferinde o son oldu. O beni bir daha üzemez oldu. Kimi yolculuklarım 3 gün, kimileri 3 ay sürdü. Hepsinden sonra daha güçlü oldum. Kısa süreli bir öze yolculuk başladı yine benim için.
Dibe yaklaştığımı hissediyorum, yine çok fazla soru soruyorum, yine kendimi çok eleştiriyorum. Üzerimdeki basınç da az değişir oldu. Yaklaşıyorum..! Ayağımı yere vurduğumda etrafımda olma, üste tekrar geldiğimde zaten karşında bulacaksın beni. Sana defalarca söylediğim bir şey var .! Bekleyemiyor musun? Geliyorum... Beklesen de geliyorum, beklemesen de. Hırsla, nefessizliğimle, bağırmaktan çatallanmış sesim ve kanı kurumuş tırnaklarımla. Berduş göründüğüme bakma, arınıyorum, kendime döndükçe yeniden arınıyorum. Bekle temiz geliyorum... O kadar temiz geliyorum ki, senin lekelenmemiş bembeyaz yalnızlığını bulmaya geliyorum. O lekesiz yalnızlığı isteyebileceğin her renkle kirletmeye geliyorum. Artık; düşündüğün şeye inanmaya uğraşma, sana farklı bir şeyler anlatacam, her dediğim gerçek olacak tüm duygularsa hissedilmeye hazır. Dipten çıkıp geldiğimde, en üstte yeniden var olduğumda şimdi burada olan benden başka bir T olacak orada. Başkalığı öze gittiğinde aldıkları, anladıkları, arındıkları ve yüklendikleri olacak. Dökülmüş kabukların yanı sıra yep yeni taze ve sıcak yaraları olacak. O zamanın T'si benden daha iyi olacak. İşte o an diyeceğim ki: "Bana söz edilen herhangi bir Ben için şöyle düşünüyorum: ben ondan daha iyiyim."

"DÜŞMENİN SINIRI YOK"

Bu sefer iç cebime kendimden biraz bırakmadım. Ucu açık bir seriydi oraya koyduğum yolda ardı arkası kesilmeden sürgün verdi geldi. Kendi değerini düşüren zavallı güruhun saplantılı bir üyesi olmaktansa; çok net, daha düz, duygusuz ve soğuk ama "ne mesafeli ve temkinliymiş", "doğrusunu yapıyor oğlum", "bak bizim gibiler üzülür, onun gibi davrananlar değil" olacam. Sana o kadar rengi bu temaya bağlı kalarak sunmaya geliyorum. Sana senin de düşüşünü "-göstermeye-" geliyorum. Yaşatmayacam, yaşamanı engelleyecem, yeni yıl hayaleti gibi seni o düşüş sahnesinin üzerinde kırmızının, mavinin, yeşil ve beyazın en berrak halleriyle kirlenmiş bir lekesiz bir sörf tahtası ile gezdirecem. Sana düşmenin sınırı olmuyormuş dedirtecem, gördüklerinden ders alacaksın beni daha bir ben gibi anlayacaksın.

"DÜŞMENİN SINIRI YOK"

19 Ağustos 2010 Perşembe

BEN'e DAİR "ÖZEL - eştiri"

İnsanlar o kadar tuhaf yaratiklar ve zaman denilen şey o kadar acımasız ki eskiden canım dediklerinden uzaklaşıp nefret ettiklerine ise bağlanabiliyorsun diger bir deyişle ummadıkların ADAM olurken ADAM dediklerinin insan bile olamadığını görebiliyorsun.. Gözünde büyüttüğün kişilerin ne kadar basit ve değersiz olduğunu anlarken hiç beklemediğin kişilerin ne kadar değerli olabildiğine şahit oluyorsun..

Amaaa Birini hata yaptığı için suçlamak üzere ileri uzattığım işaret parmağımın altındaki üç parmağımın beni gösterdiğini de unutmuyorum!!! Çok hata yaptım şimdiye kadar tarifi zor dönüşü imkansız... Ders aldıklarım oldu, almaya vakit bulamadıklarım da.

Duyduklarım doğruysa, zaferlerim de olmuş, bedel ödettirdiklerim de varmış.. İyi ki yapmışım dediğim şeyler var aynı zamanda keşkelerimde... Engellemek istediğim başlangıçlar da var.. Unutmayı yürekten dilediğim kişiler ve zamanlar var, unutamadığım ama bir gün elbet unutacağım dostlarım var.. Hayatımdan seneler çalan insanlar var. Hafızamdan silmek istediğim görüntüler var, silemediğim.. Sözler var, duymamış olmayı dilediğim ama duyup anladığım.. Kiminin gözüne sokmak istediğim gerçekler var, kendisi görsün diye beklediğim.. Ama bu kadar çok şeyi her zaman kabullenemiyorum ben, fırsat bulmuşken kayda geçsin. Kendime olan düşmanlığımla bunları da sümenaltına atmadan dönüp okuyup bunlar da benim hayatımın gerçeği dedirtsin bana.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Almak mı - Çıkartmak mı

Şu sıralar yanılsamalarımın döngüsünden çıktığım nadir dakikalarda ayırdına vardığım durumlardan birisidir bu. Bu durum en son satırda soru olarak bekliyor, sonuna kadar gitmeye dayanmak lazım bu soruya cevap vermek için bunu anladım. Kendim için sorduğum soruya gel cevap ver...

Okyanusları geçtim şimdi sığ bir suda mı çırpınanım ben? Hem de ben, ben ki kazanmaya doğan ben, göze çarpan ben, düşlerle oynayan, düşüncelerle oynayan ben. Evet ben..!

Hayatımın her anının ölü bir yaprak gibi benden kopup gittiğini hissettiğim seyreltilmiş anlarda, bir önceki günden daha az zeki olduğumu, daha CESARETSİZ olduğumu vs. düşünmek zaten tahammül edilemez ve bunu her işitmek zorunda kalışım benim için bir yaralanma, bir şaşkınlık oluyor. Evet ben..!

İnanmak istemediğim anlar olur ki her hangi bir anlamda yahut anlamsızlıkta, ne gözünü alabilirsin, ne de göze alabilirsin ya... Ben bildim onu. Evet ben..!

Önüme güzel heyecanlar seriliyor, zamanla umutlarım tırmanıyor çok yükseklere, ortalık ışıyor, yara kabuklarım dökülüyor, kötü alışkanlıklarım benden uzaklaşıyor, mantıklı T geri dönüyor, adım adım dünyam iyiye gidiyor ama karanlık, ilginç, tuhaf düşüncelerim benden kopamıyor ya da kopacaklarken de ben onları kopamasın diye yeni reçinelerle sarıyorum. Evet ben..!

Senin ağırlığın altında ben sanki o bir damla reçinenin içinde kalmış bir sivrisineğim ve dünyanın doğum gününden beri insanoğlunun yeşerttiği en saplantılı istekleri de cebime koymuşum ve üstümdeki tortunun kazınmasını bekliyorum ki nefes aldığım anda o sabit standartlarla yeniden doğayım. Evet ben..!

Bir insan neden her geçmiş öğesinden dersini alıp eline koyup yola öyle devam etmez? Ağırlık mı yapıyor bunlar bana? Sanırım bunlar benim kendimce kendime karşı yaşadığım kendimle olan her müsabakamda ortaya koyduğum kibirimle alakalı. Ben yaparım olur-umla alakalı. Demiştim ya her hangi bir yerde sözü geçen her hangi bir benden daha iyi olduğumu düşünüyorum diye... Evet evet kendime olan kibirim benim derdimi veriyor bana. Kendimin düşmanlığını yeri gelince bizzat ben yapıyorum. Evet ben..!

İşte o reçinenin altında artık tüm eski, kemikleşmiş duyguları özüme kadar çeken ben etrafımdaki onlarca benlere, senlere, sizlere elimden geldiğince - dilim döndüğünce bir şeyler anlatmaya çaba gösteriyorum her imkan buluşumda. Aklından geçen her ne olursa olsun dilden de geçirmeli ki o zihin hafifleyebilsin. Unutulmamalı zaman akıp geçiyor hem de durmadan sürekli ne yapsan onu durduramazsın. Sevinçle, hüzünle, umutla öyle ya da böyle geçer ömür ama sonunda yine SEN kendinle kalırsın. Benim mutsuz olduğum bir dünyanın benim için ne anlamı olabilir ki diye sor kendine. Alacağın cevap senden bir diğer sene göre değişiklik göstermeyecektir emin olabilirsin. Ben ki dinazorların ölümünü gören bir sivrisineğin ıssırığından almış olduğum fosil yetisiyle bu dediklerime rağmen bunları yapıyor muyum? Cevabım hayır olduğu için bir önceki günden daha az zeki, daha CESARETSİZ olduğumu düşünüyorum. Peki nerede her benden daha iyi olan ben? -Bilen ama yapamayan ben- "hala bana göre" en iyi ben. Evet ben..!

Bu dönemde hayatımdan birilerini çıkartmaya karar verme aşamasındayım. Nedeni önemli değil kimini istersin hayatında bir yerlerde dursun diye, kimini ise istemezsin artık benim hayatımın hiç bir yerinde durmasın diye. Birilerinden vazgeçmek mi peki zor olan? Çıkartıp atmak mı? Ya değilse birini yeni bir anlam dahilinde yeni bir yere koymak mı? Gitmeyi seçen "SEN"in ta kendisiyse çıkartmak kolay olan. Peki birini almayı seçen "SEN"in ta kendisiyken kolay mı? Sanırım değilmiş. İşte meşhur yanılsama döngülerimden uzak olduğum şu anlarda yeni isteklerle uyanıyorum, yeni ilhamlarla, yeni misyonlarla dolduruyorum kendimi ama bakıyorum ki artık zor olanı kovalamaya o kadar alışmışım ki, zorluğun ta kendisi olan da beni zorlamayı o kadar profesyonelce ama bilinçsizce (belki bilinçli) başarıyor ki zorun varlığına inanmayan ben gerçekliğin duvarına çarpa çarpa zorun varlığını kabulleniyorum. Bu zoru nasıl saf dışı bırakabilirim? Almayı düşündüğüme başvurmak olsa gerek tek çözüm. Peki nerede o her şeylere kadir olan, kudretli ve kibirli ben. Hala en iyisi olsa da bu ben, baktığım aynada gördüğüm cesaretsiz bir ben. EVET ben..!

İlk satırlara ithafen
***
Almak mı - Çıkartmak mı zor?


ALINTIdır

Bir yürek ki yanmaz, yürek denir mi ona
Sevmek haram yüreğinde ateş olmayana
Bir günü sevgisiz geçirdinse yazık
En boş geçen günün o gündür inan bana

***
Bu gün,
Benim gençlik nöbetimdir,
Aşk şarabı içerim.
Zira benim mutluluğum bundandır.
Acıdır diye kötülemeyiniz,
O, hoştur.
Onun acılığı,
Benim saflığımdandır.

***
Hayyam'a Saygılarla

9 Ağustos 2010 Pazartesi

YAŞA YAŞAYABİLDİĞiNCE

Yaşamak istediğin ve isteyeceğin ne varsa yaşamadan gitme kimseden kimseye, ne kendine sıkıntı olsun yaşamadığın yarımlar, ne de yeni durağında huzursuz sendromlara yeni kapılar açsın.

Aklında, kalbinde, elinde, avucunda, dilinde, dudağında yarım kalan bir şey olmasın. Mesela bana gelen de öyle bir gelsin ki; artık, şu olsaydı ne olurdu demesin. Tüketsin kendini, enerjisini ve dış hevesini.

Ben de öyle yapacam, acaba demeyecem, yapsa mıydım'ım olmayacak.

O kadar sabırlı olmalı ki insan bir o kadar da bilinçli, en sonum burası dediğinde ardında yarım hiç bir şey kalmamış olmalı. Kendi hevesini körelteceksinki benim heyecanımı törpülemeyeceksin derim bundan sonra sonum diyeceğime.

Konu sadece cinsel boyutta olmamalı okunduğunda anlaşılan. En çok istediğine, gitmeyecem kalacam dediğine ulaştığında "+,-" sonsuz düzleminde artık senin için "ha buraya gelmeden şunu da görseydim bilseydim" denmemeli.

O raddeye varınca insan, en arzuladığına ulaşınca Adem ya da Havva soyu artık tüm isteklerini aynı düşey eksende kesiştirmeli. Yatay da olmaz, monoton eder hayatı yataylık. Düşey de düşmeli birbirine ki çıkış olsun yol boyunca.

Ders alsam yazdıklarımdan, sana söylediklerimden insanoğlu, sana dair kurduğum teselli ve telkin cümlelerinden bir nebze de kendime pay çıkartsam, sana et dediklerimi ben de etsem, yapma dediklerimi ise yapmayabilsem. Bu gün bunları yazmazdım, bu gün ben ben olmazdım da ama. O zaman neymiş yaşamalıymış meğer. Yarım kalmadan hemde. Seni sen yapan gün gelip seni ben, beni ise sen yaptığında işte o yarım kalmayanlardan feyz almış olmayacak mıyız.

İş bu halde,,, her ifadeyle birlikte

"yaşa yaşayabildiğince...!"



Ortala

8 Ağustos 2010 Pazar

IgotHigh


Yemyeşil çimenler üzerine, bembeyaz kıyafetlerle uzanıp, masmavi gökyüzünü seyrederken görüntüye dahil olan kıpkırmızı bir uçan balon nasıl gülümsetirse... Öyle olsan ya, elimi tut desen de koluna dolansam ya. Gülücüklerle zıplayan bir çocuk olmak istesen de, seni kahkahalarla kumda yuvarlanan bir çocuğa çevirsem ya. Sen bana katılsan da benim gerçeğim, sen paylaştıkça gelişerek devam etse ya.!

6 Ağustos 2010 Cuma

caRpe diem

Hayat seni nereye sürüklüyorsa, onu orada kaçırmadan yaşamalı... Oyunun biteceği anı düşünmektense, oyundan zevk almaya bakmalı, anı yaşamalı.
Sana gel anı yaşayalım sonsuz kılalım diyesim geliyor, şeytan diyor ki "de" hadi. Bekliyorum, düşünüyorum... Hem diyeceğim, hem soracağım zamanı iyi belirlemem lazım, hem sana hem de kendime güvendiğim zaman doğru zaman olacak.
Acabaların yetmiyor, benimse hevesim. Senin garantin, benim arzumun üzerine denk geldiği zaman "O" zaman...
Ruhun duymaz halde, becerebilirsen bekle...

Yemyeşil çimenler üzerine, bembeyaz kıyafetlerle uzanıp, masmavi gök yüzünü izlerken görüntüye dahil olan kıpkırmızı bir uçan balon nasıl gülümsetirse... Öyle olsan ya... Öylesine bekleyip, öylesine gülümsetsene...

3 Ağustos 2010 Salı

SPONTANE

Her hangi bir yerde bahsi geçen, her hangi bi ben için şöyle düşünüyorum; ben ondan daha iyiyim. Sorguluyorum, sorgunun kaynağında kalp kırıklarım, can acılarım yatıyor. Acıdan dem vurunca tarihin vazgeçilmezi (kadın - erkek) diyalektiği sekiyor suyun üzerinde.
Biz erkekler ki "kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir erkek nesliyiz". Biz erkekler ki çocuk çağımızdan bu yana kötü olan Nuri'dir Coşkun'dur Gazoz'dur mantığı empoze edilmiş bir güruhuz. Biz erkekler ki her zaman en güçlü, en hayta, en çapkın, tehlikeli, korkulası biz sanan bir keşmekeşiz. Dedim ya her hangi bir benden daha iyiyim diye, işte o ben de bu neslin bir soyu olacağı için ondan daha iyi olabilirim. Yaşanmışlıklarımla, tecrübelerimle -ki yenen kazıkların toplamıdır- ve yaşamaya devam ettiklerimle görüyorum ki biz erkekler ki aslında en zavallılarız. Sağ elini kullanan bir kadın dünyayı sol el serçe parmağı üzerinde çevirebilir. Her kadın kendi istediği aşkı yaşar, her kadın seçer, her erkek seçilir. Onların yaptığı yakışandır, doğru olandır. Neden? Nuri erkek diye mi? O zaman kısa süre düşünüp cevaplanası bir soru...
*-Öldüren mi suçludur, ölen mi?
Ben seve seve, bile bile kazık yemeye devam edip bu da bana bir tecrübe oldu diyen, mazoşist grubun bir ferdiyim. Ben Allah’ın en içten hatasıyım. En onulmaz yaraya da sahip olan benim. Düşünen ama düşüncesiz olan, incinen ama kalp kıran, acıyan ama acıtan.
İnsanoğlunun yıllardır üzerinde konuştuğu en basit konudur bahsi geçen, ancak en basiti olmasına rağmen en cevapsızıdır da aynı zamanda. Kuantum'un ne olduğunun bile vasat IQ sahibi birinin anlamasına yardım edecek açıklama bulunmuşken neden hala biz onları onlarsa bizi kötü gösterir? Neden hep ben yalancıyım? Çünkü yalan benim donanımlarım arasında değil. Yakalandığım için adım yalancıya çıkıyor ya işte aslında yakalandığım için sadece yalan söyleyenim, yalancı değil. Yakalanmayan siz ise, doğuştan yalancısınız. Çünkü, yakalanmıyorsanız uzmanlaşmışsınızdır ve bu sıfatı hak etmişsinizdir.
Sen misin kötü olan yoksa hala ben miyim? Şeytani gezegen Mars'mı Venüs'mü? Sen ve senin neslin benim yeryüzü iblisim oldunuz. Zaten Ademi'de bahsi geçen yeryüzüne çeken de sizden biri değil miydi?
İlk cümleyi yazmadan başlık düşündüm, yazıyı bitirince başlık kendisi çıkar diye düşünüp giriş yaptım. İlk cümlemi yazarken aklımdan geçen konu bu muydu hatırlamıyorum ama zannetmiyorum da. Gerçi amaç sadece yazmaksa konu belirlemeden yazmak en güzeli değil mi, konusu kelime kelime gelişen bir iç hesaplaşma. Konuşulanların, okunanların etkisinde bir derin gönderme, SPONTANE, HEPİNİZE - HEPİMİZE.

*** Hiç kimseye özel bir serzeniş yapılmadan yazıldı, net bir muhattabı yoktur. İlgili sadece 7 milyar insandır.

---------
Aşk tek taraflıysa, kendi kalbinin tecavüzüne uğramış oluyorsun.
---------
-Çocukken; benim gülüşlerim, oyunlarım, hastalığım, hevesim, cümlem, sevdiklerim, sevenlerim, öfkelerim, küsmelerim gerçekti.!
Ben... çocukken gerçektim.

13 Temmuz 2010 Salı

yeni çırpınış


İNCİNMEK;
Bağlıdır kaderler küçük düğümlerle küçük zaman aralıklarında. İstemeden incitmek şuç değildir aslında. Nasıl seni biri zamanında çok incittiyse sen de birini inciteceksindir mutlaka istemeyerek. O da başka birini , o da başka birini.. Bu böyle devam edecektir , dünyada incinmeyen kimse kalmayıncaya kadar.. Ruhun kırılganlığındadır incinmek , sanatın temelinde , hayatın gerçekliğindedir. O yüzden sorgulamamak gerekir , çoğu zaman da kaçmamak. Her zaman mutlaka incitecek birileri bulunacaktır etrafta , aynen incineceklerden biri de insanın kendisi olduğu gibi.. Bu yüzden seçim yapmak gereksizdir çünkü zaten ortada yapılabilecek bir seçim yoktur..
Oturup sadece 1 saat konuşmayı çOk istediğim nadir yaşamışlardan BM'ye saygıyla ondan alıntı yaparak... "Gerçek şu ki, herkes seni incitecek. Yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak."

Ya incinmeyi göze aldığım çizgi yanlış bir zemine paralelse ve boş umutlarımla yükselmeye başladığını zannettiğim moralimin merkezine dik açıyla çarpacaksa. Olsun "Yay"arım gider, sorumsuzumdur, ortalama bir boğa kadar dayanma eşiğim de yüksektir başa da çıkarım, varsın gelen yine benim hatalarımdan gelsin.
Seve seve neden bu böyle, bunu neden göremiyorum, neden şunu söylemiyor, niçin susuyor, niye karşılık vermiyor (: Sorar dururum bile bile yine yeni yeniden; NiçinNedenNiye.

2 Haziran 2010 Çarşamba

Ne Güzel

her şeye sırt dönmek lazım, kötü olan
her şeyden uzaklaşmak,
her şeye yüzün dönmek lazım güzelse
her şeye koşar adım gitmek.

her şeye rağmen diyorum ki gömdüm
her şeye rağmen gülerek
her şeyim doğru artık dediğim gördüğüm
her şeye yeniden hazırım.

her şeyi geçtim, geçtim de sen takılır oldun
her şeyi geçen şu aklıma
her şeyi hesaba alarak sana el uzatmak istiyorum
her şeyi göze alarak gelirsen.