22 Ekim 2010 Cuma

EN İÇ CEBİMDEN ÇIKAN “BEN”

İç cebimde kendime birazcık ben saklamıştım. O kadar saklanmış ki, bana unutturmuş varlığını. Az önce kırıklarımı çıkarttım, yıkıntılarımı sıyırmamın ardından. O sırada yere düştü. Hatırladım zor günlerin can simidi ol, bekle vakitli gel demiştim.
Nedense az önce çıkageldi gözüme battı, bir tokat attı, sendeletti bana ne olduğumu ne olmam gerektiğini hatırlattı. Hayatımdan ne denli insan gelip geçti, günden güne dalgalanıp kırılıp ya da kırıp, biramın köpüklerine dolanıp zamanın derin, ıslak ve karanlık boğazından fosseptik çukurundan hallice midesine daldılar. Sen, sen, sen, sen ve sen bir de sen, nice senler olsun size, benim geri geldi bana.
Bundan sonra fikir alış verişinde indirimli günlere girmezlerse anlaşmayı denemeyi dahi düşünmediğim, konuşsam bile kendilerinde ıskontoya gitmedikçe, benim seri sonumda bile bana yetişemeyecek nice senler var. 
Benim geldi dedim ya, kaybettiğim şeylerle beraber aradığım doğrultumla izohipslerimle beraber geldi. İnsan yüreğindeki sarkıt ve dikitlerin haritasını çizen yine kendisiyse eğer, ki öyle! ; sarkıtlarımın inmesi, dikitlerimin ise kesmesi gereken şeyleri gösterdi.
Benimle beraber kalmasını istediğim çok az sayıda ancak çok yüksek değerde insan var. Onlar her an ense kökümde hissetmek istediğim bir ses birer nefes. Bu azizlerdir ki beni çoğu durumda çoğu şeye karşın uyarıp beni çevirmeye çalışmış olsalar dahi ben kendimin kılavuz kargası oldum. “O”nları dinlemeyip beni kullansınlar diye resmen kendimi kamuya sundum, halka açtım açıldım.
Artık söylemediklerimi işitebilecek birileri lazım bana, az sayıda buldum onlardan, çoğaltmak çok elzem bir duygu mu? Düşünmem lazım.
Baştan beri namı alıp yürüyen bir ben var ya. İşte bu beni, kendisiyle bütünleştirmeye kalkan sayısız aptal oldu – acıdır ki ben de buna izin verdim birkaç sefer – bilemediler ki ben zaten kendi içimde bir bütünüm. Bütün olan bir obje her hangi bir yarımla birleşemez ki.!
Uyanıkken kendini hasta hissedenlerin, düşünce düzenini ve ahlak kurallarını gözetmeksizin dilediklerince konuşmaları; içsel engellerini yenip, anılarına inmeleri, giderek de terapistle açıkça tartışabilir konuma gel(diril)meleri psikanaliz ise, bu namı yüksek ben beni analiz etti.
Her zaman bir ben atmam lazım içsel cebime. Eksik etmemeli. Geçen kıştan kaldırılan ve yeni kışta giyilince cebinden para çıkan bir monttan daha faydalı ve neşe verici olduğu kesindir ki, dediğim aynıyla baki ve tecrübe ile sabit.!
Arabesk dinleyip rakı içecem şimdi gidip.!

Ama son bir sözüm var sana;
Beni dene, kullan, ben de karar ver her şeye. Hadi razıyım sundum sana hepsimi dedim ya insanlığa karşı yürüyelim diye. Deneme ama yanılmama’nın olabiliritesi yok mudur burada?
Bir ben daha atıveririm şimdi kenara.

T.T

3 Ekim 2010 Pazar

MPVP

Gerek yok her sözü, laf ile beyana... Benim lafım, beni gözümden anlayana.!
Oturup karşında sana saatlerimi harcasam; beni ya da benimle ilgiliyi anlatmak için, ne değeri kalacak öğrendiklerinin.. çiplenmiş gibi kıymetsiz. Ya da ne değerin olacak bende senin.. sadece bir mikrofon kadar kıymetli.!
Ona da anlatırım ki ben hem de tek seferde hece kaçırmadan atar bi yerlere hatasız olarak. Sen, siz, şahsın da önemi yok fazla zaten. Her şey kurcalaya kurcalaya öğrenilir..! Suyunu çıkartmamak da önemlidir ama. Fazla bızzzıklamamayı bilmek de gerek..
Eeeeeehh... Bunlar ne?